ADIYAMAN’DA CİNNET GETİREN POLİS ÜZERİNE PSİKOLOJİK BİR İNCELEME
Toplumsal travmayı tetikliyor
Geçtiğimiz günlerde Adıyaman’da acı bir olay yaşandı. Bir polis memuru kendisinden sorumlu başkomiseri ve komseri tabancasıyla vurarak şehit etti. Şahsın cinnet getirdiği söylendi. Bu ve buna benzer olaylar toplumsal travmaları tetikler. Toplumda olaya şahit olan her insanın diğer insanlarla ve gidişatla ilgili algılarını olumsuz anlamda günceller. Gelecekle ilgili beklentilerini kötü anlamda değiştirir.
Elbette kaybolan canlar çok değerlidir. Ama yaşanan olay sadece o canların değil daha fazla şeyin kaybolmasına neden olmaktadır. Bu kayıpları en aza indirmenin ana yollarından biri psikolojiden geçmektedir. Bu yazıda olayı psikolojik açıdan tahlil edip psikolojiye ve psikologlara düşen noktaları tespit etmeye çalışacağız.
Bu olayın içindeki ismi geçen kişileri tanımıyoruz. Nasıl bir aileleri var? kimlerle arkadaşlar? nasıl zaman geçirirler? hayattan beklentileri neler? Bilmiyoruz. Çoğunu da bilmemiz mümkün değil. Ancak insan doğasını artık eskisinden daha iyi tanıyoruz. Bu olaya karışan fail de şehit olan polisler de olayın parçası olmak istemezlerdi. Peki ne oluyor da hayatını belli bir yaşa kadar suça karışmadan, belli bir düzen içinde sürdürmüş olan o kişi bir anda katile dönüşüyor? Bu sorunun cevabını aramalıyız. Ve cevaplar üretmeliyiz.
Katilin terapisti olsaydınız
Bir an için kendinizi seans odasında ve o katil olan polisin terapisti olarak hayal edin. Olaydan bir hafta önce onunla seansınız olsaydı ona ne sorardınız? Dolandırıldığını ve kendisine zarar vermek istediğini söyleseydi süreci nasıl sürdürürdünüz? Ama pardon, siz onun psikoloğu olamazdınız çünkü o terapiye gidemezdi. Giderse damgalanırdı, mesleğe yakışmayan birisi olarak görülürdü. O da bunları bildiği için terapiye gitmezdi. Tam da şimdi olana benzer şekilde işlerdi süreç. Bir insanın mesleği ne olursa olsun, toplumda temsil ettiği konum ne olursa olsun terapi alma ihtiyacı olabilir. Ama ne yazık ki günümüzde henüz bu durum kabul görmüş değil. Ve damgalanmadan terapi alabileceklerini bilmeyen insanlar terapi almaktan uzak duruyorlar. Bu noktada psikologlara düşen sorumluluk danışanlarının gizliliklerini korumak ve koruduklarını da herkese ilan etmek olmalıdır.
Katilin arkadaşı olsaydınız
Şimdi de o polisin arkadaşı olarak hayal edin kendinizi. Ona ne söylerdiniz? Aslında arkadaş rolünde olduğunuzda kitabın ortasından konuşmak kolay. Ben olsam şöyle derdim. “Dostum kendini iyi hissetmediğin açık, sen normal zamanlarda kendine ve diğer insanlara zarar vermeye bu kadar yakın değilsin. Öfkelerinin ve üzüntülerinin senin ilk bakışta göremediğin ve önlenebilir sebepleri olabilir. Sana bir terapist bulalım. Terapiye başlamakla ilgili çekindiğin noktaları çözmeye çalışalım. İGerekirse online bir terapist bulalım. Terapi aldığını herkese ilan etmek zorunda değilsin.” Derdim.
Bastırılmış öfke ve cinnet
Bu polisin terapi alması gerektiğini savunuyorum. Ama şuna da açıklık getirmek isterim. Bu kişinin sorununu öfke kontrol bozukluğu olarak değerlendirmemek gerekir. Öfkeyi kontrol edilmesi gereken bir şey olarak gördüğümüz zaman bize söylemek istediklerini anlamaktan uzaklaşırız. Bu kişinin öfkesi sıfırdan bir anda cinnet getirme seviyesine yükselmedi. Hayatının detaylarını bilmiyoruz ama bir dolandırılma öyküsü söz konusu. Belli ki insanlara güveniyor ve güvenini sarsacak bir durumla karşılaşıyor. Bunun da sonucu olarak birden bütün insanlara olan güven duygusunu yitiriyor. Böylece dolandıran kişiye olan o haklı öfke, haksız şekilde bütün insanlara yansıtılıyor. Eğer bu kişinin bir terapisti olsaydı; öfkesinin kaynağı olan insanlarla, ona hiçbir zararı dokunmamış amirleri arasındaki ayrımı yapabiliyor olacaktı.
Öneriler
Özet olarak bastırılmış olan öfkenin neden olduğu bir cinnet olayının acı sonuçlarına şahit olduk. Bunun son olmasıni isteriz. Ama bu gidişatta son olacak gibi durmuyor. Yine de sayılarını en aza indirmek için önerilerimi toparlamak isterim. Birincisi her bireyin kendi duygu ve düşünce süreçlerini anlayabilecek şekilde gelişmesine zemin hazırlanmalı. Bunun için ortaya konacak her proje değerli olacaktır. İkincisi psikoterapi hizmetlerinin önündeki en büyük engel olan damgalamayı ortadan kaldırmak için çaba harcanmalı. Bu noktada online terapinin sunduğu imkanları kullanmak değerli olacaktır. Son olarak da biz terapistlerden yardım alan her bireyin cinnet getirip yaşadığımız toplumu travmatize etme potansiyeli taşıdığının farkında olarak yaşamalıyız. Ve sorumluluk almalıyız.
0 Yorum